ANADOLU ve YARAN KÜLTÜRÜMÜZ

ANADOLU ve YÂRAN KÜLTÜRÜMÜZ

Milletleri millet yapan, devletleri devlet yapan, insanları insan yapan birtakım duygu, düşünce, ilim, irfan ve bu duygu düşünce ilim ve irfana tesir eden hars dediğimiz, medeniyet dediğimiz, kültür dediğimiz değerlerimiz vardır. Bu değerlerin varlığıyla milletler var oluyor. Bu değerler kalktığı zaman da o milletler yeryüzünden siliniyor. Bizim atalarımız Selçuklu İmparatorluğundan özellikle Anadolu’nun fethiyle başlayan, Sultan Alparslan’ın Anadolu’ya gelmesiyle başlayan, insanı keşfetme, insanı tanıma, insanı bilme, insana yönelme felsefesi, düşüncesi bizim büyüklerimizde olmuş. Onlar insanı öylesine değerlendirmişler ki, sonuçta savaşa gerek kalmadan, insanların gönüllerini fethederek ülkeleri fethetmişlerdir.

Malazgirt’te başlayan, bu fetih hareketi hepinizin malumu olduğu gibi BÂCIYAN-I RUM (Anadolu bacıları) dediğimiz yani Anadolu’ya ilim irfan için gelen hanımlar teşkilatı var. ABDALÂN-I RUM (Anadolu yiğitleri) dediğimiz yine Anadolu’ya gelen, çevresine örnek olan insanlar var. Günümüzde abdal kelimesinin anlamı maalesef bilinmiyor. Abdal kelimesi, insanlık onuru için, sevgi için, barış için, insanların geleceği için kendini fedâ eden, anlamına geliyor. Yani sırtına keşkülünü (torba) almış, azığını almış başka bir düşüncesi yok, en güzel ülkeleri fethetmek, en güzel ülkelere yerleşmek için yola çıkmış. Gelmişler böyle en ücra yerlerde, köşelerde mekân tutmuşlar. Orada kendi güzel yaşantılarını devam ettirmişler, onların bu güzel yaşantıları diğerlerine örnek olmuş ve bunun neticesinde de medeniyetler kurulmuştur.

İşte bizim üzerinde yaşadığımız ülkemiz Anadolu, daha önce Rumlar tarafından yaşanan topraklar iken, buraya gelen atalarımızın; o fedakâr, vefakâr insanların gayretleri kendi varlık ve benliklerini bu uğurda vakfetmeleri sonuçta bu toprakları bize kazandırmıştır. O ruhu devam ettirmek mecburiyetindeyiz. İşte bu ruh yâran ruhudur. Yâran ruhu aslında, bizim milletimizin özüdür. Sözlüklere baktığımız zaman yâr, Allah manasına geliyor. Dost edinen insanlar yine Allah’ın kullarını dost edinmek suretiyle hiçbir ayrıma tabii tutmaksızın herkesi eşit biçimde düşünerek , görerek onlara bu şekilde davranarak kardeşlik ruhunu aşılıyor.

İnsan zaten iki şeyden ibarettir. Bilindiği gibi birisi ruhtur, diğeri bedendir. İnsanın fiziki ihtiyaçlarını karşılar, ruhi ihtiyaçlarını karşılamazsanız, insan yarım kalır. İnsanın ruh dünyasını önemseyip, bedenini ihmal ederseniz,  yine yarım kalır. O halde  insanın bedensel ihtiyaçlarıyla birlikte ruhsal ihtiyaçlarını da gidermek mecburiyeti var. Kısaca, insanların ruhuyla beraber bedeninin ihtiyaçlarını karşılayamadığımız takdirde o insanların mutlu olması mümkün değildir. Bunu sağlayabilmek ancak eğitimle dolu bir süreç gerektiriyor.

Bizim ceddimiz, büyüklerimiz bunu çok güzel başarmışlar, birleştirmişlerdir. Bunun örneklerini günümüzde yâran meclislerinde görüyoruz.  Yâranda bir nasihat edici bilge kişi var. Zaman içerisinde o sohbetlerini yapıyor. İçeriye girişten çıkışa kadar, oturmanın, kalkmanın kısacası her davranışın bir âdâbı var. Yâran meclisine gelmeden önce, kişilerin iş hayatında çalışırken dürüst olması, aldatmaması, yanlış tartmaması ve ölçmemesi yani yanlışlık yapmaması gerek. İşinde de dürüst, toplum hayatında da dürüst olacak. Elinden, dilinden, nefsinden emin olunan bir kişi olacak. Sözüyle ve özüyle temiz bir kimlik-kişiliğe sahip olacak. Kişiyi bu hale getirmek için bir takım eğitimler veriliyor. İşte bu eğitimlerin sonunda kişinin ahlâkı güzelleşiyor ve insan kemâle eriyor. Hayatta gayemiz insanın kâmil olması, kemâle ermesidir. İnsanın kendi kötü emellerine ve arzularına değil,  ulvi duygulara doğru yöneltilmesi ve yüceltilmesi gerek. Yâran ocaklarının bu şekilde tarihte çok büyük hizmetleri ve tesirleri olmuştur. Hatta baktığımız zaman birçok ekoller bu yolu benimsemiştir. Dolayısıyla bu memleketin kültürüne, medeniyetine, birliğine, beraberliğine, kardeşliğine, her şeyine damgasını vurmuş olan yâran kültürünün elbette ki iyi tanıtılması gerekir.

Ayrıca, yâran kültürünün altında askerlik de vardır. Örneğin bu meclisin gösterileri içerisinde Yâran Başağası’na olan itaat  ve içerdeki yapılan işlemlerin pek çoğu  da asker ocağının sistemidir. Çünkü, biz millet olarak asker milletiz. Dolayısıyla burada alınan disiplinin askerliğe de faydası var. Sonuç olarak diyebiliriz ki yâran, milletin ordusu gibi dimdik ayakta durması ve kendisine güvenmesi, kendi benliğine sahip olması kültürüdür.

Sivil toplum örgütleri, bu kültürlerin ayakta kalması ve yaşayabilmesi için hertürlü çalışmayı yapmalıdırlar. Hâlen Çankırı ilimiz dışında İstanbul başta olmak üzere birçok kentimizde kurulan vakıf ve dernekler marifetiyle yâran kültürü yaşatılmaya çalışılmaktadır.

 

Yazan | 2017-12-25T10:10:05+00:00 Şubat 18th, 2010|Makaleler|Yorum yok